İtalyan Indesit’te Hazine ve Grup Risk Yöneticisi Mustafa Kılıç, ‘Hibrit nakit havuz modeli’ şirketlerin en büyük problemi gelir aktarımına çare buldu
İtalyan beyaz eşya devi Indesit Company Bölge Hazine ve Grup Risk Yöneticisi olan Mustafa Kılıç, global şirketlerin en büyük sorunu olan gelir aktarımına yasal sınırlar içinde çözüm bularak, finans alanlındaki en önemli ödülleri topladı. Mustafa Kılıç, uluslararası piyasalarda hazine ve risk yönetiminde referans isim haline gelen bir Türk. Bölgesel olarak Indesit’in Asya, Doğu ve Güney Avrupa ve Latin Amerika’daki finansal operasyonlarıyla bütün grubun risk ve sigorta yönetiminden sorumlu olan Kılıç, kendi buluşu olan ‘Hibrit nakit havuz modeli’yle 29 ülkede faaliyette olan beyaz eşya şirketi Indesit’in nakit kullanımında verimliliği artırmayı başardı.
Adam Simith Ödülünü aldı
Nakit ihtiyacı olan bir ülkedeki Indesit’i nakit fazlası olan bir başka ülkedeki Indesit’in imkanlarından yararlanmasının yolunu açtı. Merkez bankalarının para transferlerine koyduğu engellerle baş etmenin zorluğu karşısında, yine merkez bankaların açık bıraktığı yasal kapıyı kullanarak kendi modelini yaratan Kılıç, 2010 Adam Smith Küresel Likidite ödülüne layık görüldü. Mustafa Kılıç, ayrıca geçen ay Treasury & Risk Magazine tarafından da 2011 yılının finans konusunda dünyanın en etkili 100 kişisinden birisi olarak ödüllendirildi.
Finans Oscar’larını topladı
Treasury & Risk Magazine tarafından son 5 yıldır düzenlenen finans alanında 2011’in en etkili 100 kişisinden biri seçildiği listede Barack Obama ve Steve Jobs gibi isimler de var. Kılıç, ödülle ilgili şunları söyledi: “Bu, Hazine ve Risk dünyasının Oscar’ı sayılabilecek nitelikte bir ödül. Dolayısıyla oldukça büyük bir anlam taşıyor. Biz, finans ve iş dünyasının içindeki profesyoneller bu tür ödüllere ayrı bir önem veriyoruz. Bu anlamda benim için de oldukça kıymetli bir ödül. Özellikle de bu listede şimdiye kadar yer alan tek Türk yönetici olmak ve duruşu, vizyonu ve dayanıklılığı ile özellikle gıpta ettiğim Steve Jobs, Ben Bernanke, Larry Ellison gibi isimlerle bir arada anılmak benim için gurur verici.”
Dünya devleri modelin peşinde
Bu modeli çalıştıkları bankanın diğer çok uluslu müşterilerine tanıtmaya başladığının bilgisin veren Mustafa Kılıç sistemin kuruluşunun biraz zahmetli belirterek “En son Cenevre’deki Eurofinance Konferansı’nda tanıttım, çok ilgi gördü. Sisteminin kurulması, anlaşmaların yapılması 2-3 ay kadar zaman alıyor elektronik ortamda yürüyen bir sistem. Çalıştıktan sonra da kusursuz yürüyen bir sistem. 2009 son çeyreğinde kurduk, 2010’da önemli sonuçlarını gördük. Çalıştığından emin olduktan sonra ülke sayısını artırdık” dedi. Mustafa Kılıç, Fortune 500 ve Fortune 100’de yer alan dünyanın en büyük şirketlerinin, modele ilgi gösterdiğini ve bilgi almaya başladığını da söyledi.
‘Hibrit nakit havuz modeli’ ne demek
Mustafa Kılıç, ‘Hibrit nakit havuz modeli’ni şöyle anlattı: “Merkez bankaları paraya tek bir hareket kanalı bırakmış. Konvertibl parası olan ülkelere diyor ki, para sahiplik değiştirmediği sürece problem yok. Yani Rusya’daki şirketimiz kendi adına Amsterdam’da bir hesap açıp parasını oraya yatırabilir. Türkiye Merkez Bankası da bunu tanıyor. Diğer kapılarda bir sürü vergi, masraf gibi bariyerler var. Tek açık olan kapıdan girip grup içi bir finansman yaratmak gerekiyor. Rus Rublesi’ni İngiliz Sterlini’ne, sterlini İsviçre Frangı’na çevirmeden olduğu gibi bir yerde topluyorum. Bir uluslararası banka, örneğin Rusya’dan topladığım paraya Rusya ne kadar mevduat faizi uyguluyorsa, yine o banka o parayı aynı faiz oranında diğer grup şirketine kullandırıyor. Bu yasal hareket noktasını kullanarak böyle bir model geliştirmek kimsenin aklına gelmemişti. Banka içinde bu bir ilkti. Grup içinde var olan paramızı verimli kullanmanın yolunu bulmuş olduk. Model kolay ama çok komplike ve sofistike. Grup içi gizli finansman mı var diye sorgulayan merkez bankaları oldu.”
Bir cepteki parayı diğer cebine aktaramıyorsun
Mustafa Kılıç, global şirketlerin gelir aktarımında yaşadıkları sıkıntıları şöyle anlattı: “Global olarak gelirimin yüzde 30’unu kazandığım bir ülkede hareket alanım sınırlı. Ülkenin koyduğu yasal sınırlamalar parayı daha kolay bir ülkeye götürmeme engel. Örneğin Türkiye’de üretiyorum bu şirketimin paraya ihtiyacı var. Diyelim ki başka bir ülkedeki şirketimin parası var. Ama ben bu parayı Türkiye’ye transfer edemiyorum. Bu nedenle Türkiye pazarında borçlanıyorum. Diğer cebimde para var; onu kullanmak istiyorum ama param olduğu halde borçlanıyorum. Bazen yüksek maliyetlerde borçlanıyorsunuz. Kullanamadığım para o ülkede mevduat olarak duruyor. Ama Rusya’daki faiz oranları hiçbir zaman İsviçre’deki kadar iyi değil. Biz nasıl bir model kuralım da paramız olduğu halde borçlanmayalım diye yola çıktık? Bu çok uluslu şirketlerin yaşadığı ortak bir sıkıntı.”
Tüketici fiyatlarına yansıyor
Mustafa Kılıç, geliştirdiği modelin faydalarını şöyle sıraladı: “Borçlanma oranımızı bir anda düşürdü. Kriz dönemlerinde çok faydasını gördük. Döviz hareketleri yoğunken, koruyucu oldu. Üretim karlılığını artırdığı için bunu ürün fiyatlarına yansıtabiliyorsunuz, en azından ürün zamlarının önüne geçiyor. Endüstriye de sirayet ediyor, bu sistem fiyat artışlarını engelliyor. Fiyatlarınız aynı kalsa bile karlılığınız arttığı için ödediğiniz dividantlar artıyor. Halka açık bir şirket olarak bu önemli. Bu önemli bir verimlilik. Daha önce grup içi kredi kullandığım zaman döviz dalgalanmalarına karşı sigorta yaptırıyordum. Şimdi bu maliyetten kurtulduk. Her şirketin portföyü farklıdır ama biz bu sistemle kendi portföyümüzde yüzde 5-6’lık düşüş öngördük. Beklediğimizin biraz üzerinde başarı elde ettik. Aslında modelin temelinde öz kaynakların etkin kullanımı esas. Ayrıca idari olarak da sistemler kullanıcılara kaynak kaybına neden olan faktörlerin birçoğunu ortadan kaldırarak, bazılarını da minimize ederek ilave katma değer yaratmalarına olanak sağlıyor. Dolayısıyla mikro düzeyde sağlanan verimlilik, makro düzeyde hem ekonomiye hem de sistemi doğrudan veya dolaylı olarak kullanan bütün taraflara ilave katma değer olarak geri dönüyor.”